13 Ağustos 2012 Pazartesi

17.08 - 02.09.2012 Balkanlar ve Avrupa Gezisi

2010 Suriye-Ürdün, 2011 Yunanistan derken 2012 de hedefi biraz daha büyüttük ve geniş bir rota hazırladık, neresi mi? işte rotamız; Bulgaristan, Makedonya, Arnavutluk, Hırvatistan, Bosna Hersek, Slovenya, Avusturya, Almanya, Çek Cumhuriyeti, Polonya, Slovakya, Macaristan, Romanya.. 15 gün 13 ülke, gezi mi, sürüş mü siz karar verin :))

Yaklaşık sekiz ay önce St.Petersburg olarak ve 5 kişilik bir grup olarak planladığımız gezi rotamız geçen günler içerisinde bir takım mecburiyetlerden dolayı değişikliğe uğradı, iki arkadaşımız mazaretleri dolayısı ile gelemeyeceklerini bildirdiler vs, vs, vs derken biraz da hayatın akışına bıraktığımız gezi planımızın gerçekleşme günü nihayet geldi, sayılı gün çabuk geçermiş :)
Bu geziye Blackjacks kardeşlerim olan ve daha önce suriye-ürdün gezilerinde de birlikte yol yaptığımız Yavuz (Humangus) Cevger ve Mustafa (Dante) Adıyaman kardeşlerimle birlikte çıkıyoruz. Ama öncelikle Dante kardeşime bu gezinin rota planlaması için büyük emeklerinden ve gezi boyunca yol kaptanlığını başarılı bir şekilde kusursuz olarak yapmasından dolayı teşekkürlerimi sunarım..


Yol zamanı; geceden yüklediğim sevgili motorum hazır sessizce beni bekliyor :))

1.nci gün 17.08.2012 Perşembe günü saatler 06.15'i gösterdiğinde İstanbul yolu üzerinde çıkış benzinlerimizi doldurmak için Shell istasyonunda buluştuk, havanın ilk ışıkları gündüzün güneşli ve güzel geçeceğinin belirtisiydi. Bugünkü planımız doğrudan Kapıkule sınır kapısına kadar 700 km yol yapmak ve sorunsuz bir şekilde geçiş işlemlerini tamamlayabildiğimiz takdirde Bulgaristan içerisinde gün batımına kadar gidebildiğimiz kadar gitmekti.


Hava güzel diye sevinmiştik, ancak Ankara-Bolu yolu üzerindeki Dörtdivan Shell tesislerine geldiğimizde sadece 154 km yol yapmıştık ama soğuk açıkcası içimizi titretti Yavuz hocam dayanamadı termal içliklerini giymek zorunda kaldı :))


Amaa sıcacık içilen çorbanın yerini hiç bir şey tutmuyor :))
Çorbalarımızı içtik :) içimiz biraz ısındı ve yola devam... "gidilecek çok yol var"
İstanbul'a kadar çok rahat geldik, bakım çalışmaları nedeniyle sıkıntı olan köprü trafiğini de motorsiklet kullanmanın avantajları ile kolayca geçip Kapıkule'ye yakın Arslanlı Tesislerine geldiğimizde saat 16.30 u gösteriyordu. Arslanlı Tesislerinde yorgunluk atıp sınırdan önce depolarımızı dolduralım dedik ama buradaki Aytemiz benzinliğinden aldığımız benzin litresi 4,79 dan memleket kazığı olarak baya bi dokundu açıkcası :(( bi daha Aytemiz'den benzin almak mı şöyle dursun!!!
Burada fazla vakit kaybetmeden hemen yola koyulduk ve sınıra geldik neyse ki Kapıkule sakindi ve sorunsuz bir şekilde geçiş işlemlerimizi tamamladık.


Kapıkule'den sorunsuz bir şekilde işlerimizi halledip freeshop'dan da sigara,viski içecek vs.lerimizi aldıktan sonra Bulgar sınırına gittik neyse ki burada da işlemlerimiz çok kolay bir şekilde hallettik. Bu vakte kadar herşey sorunsuz gidiyordu aman nazar değmesin :))


Sınır geçişleri tamam ancak şunu da belirteyim araçla bulgar sınırını geçerken sınırda daha sonradan diğer ülke sınırlarında da karşılaşacağımız otoban kullanımı için önceden "viginet" dedikleri haftalık veya aylık 10-euro karşılığı otoban pulu almak zorundasınız ama motorsikletler için Bulgaristanda bu gerekmiyor :)) ayrıca motosikletle gidenler için genellikle belirsiz bir uygulama olan "uluslararası ehliyet" Bulgar polisi tarafından istenmiyor geçen yıl Yunanistan da polis ısrarla istemişti.
Bu bilgileri de verdikten sonra devam..
Şimdi artık güneşin battığı yere kadar gidebildiğimiz kadar gidecektik; yaklaşık 210 km daha yol yaptık ve Plovdiv yakınlarında çadır kurabileceğimiz bir yer ararken çoğunlukla Türklerin kullandığı temiz bir benzin istasyonunda kalmaya karar verdik. Ankaradan buraya kadar 14 saat ve 909 km yol yapmıştık saat 20.30 olmuştu.
Burası aynı zamanda gurbetçilerimizin de yoğun olarak kullandığı bir istasyon olduğunu gördük bu yüzden gece boyunca gurbetçi dostlarımızla yol muhabbetleri yaptık çoğunluk olarak da bizim motorlarla bu kadar yola nası yapabileceğimizin üzerineydi konu neyse dilimizin döndüğünce anlatmaya çalıştık kendilerine.. :)

2.nci gün – 18.08.2012 Gezinin ilk gecesi yorgunluktan olsa gerek oldukça rahat geçti :)) sabah 6.30 da kalktığımda dünkü yorgunluktan eser yoktu, bugunun kahvaltısı olarak yanımızda getirdiğimiz zeytin, peynir ve nescafe vardı biraz zayıf bi kahvaltı gibi görünse de beni tanıyanlar bilir kahvaltı, yemek gibi şeylerle fazla işim olmaz :))

Kaldığımız benzinlikten depolarımızı da doldurduk. Bulgaristanda benzin litre fiyatı 2,73-Lei yaklaşık 3,195-tl civarı (türkiyeme göre oldukça ucuz hele bir de aytemiz'den aldığım benzin aklıma gelince sinir oluyorum ya neyyse..)
Artık tekrar yola çıkmaya hazırız, saat 10.00 bügün 720 km lik bir yol yaparak Makedonyayı geçip Arnavutluk-Montenegro sınırına yakın Shokoder'e varmayı planladık.
Bulgaristan'dan yol manzaraları;



Bulgaristan yolları manzara olarak çok güzeldi zaten gezi boyunca geçtiğimiz tüm yollardaki yeşillik ve doğal güzellikler anlatmakla yetmezdi, motor üzerinde çekebildiğim kadar resim çekmeye karar verdim iyiki de yapmışım :))
Plovdivden çıkıp Sofya üzerinden Makedonya sınırına geldiğimizde saat 13.15'i gösteriyordu, Bulgaristandan çıkışımız ve Makedonya'ya girişimiz yine çok rahat oldu. Makedon sınırında Exchange için bekleyen makedon hemşerilerimizle biraz memleket, biraz motor sohbeti yapıp resimlerimizi çektik.




Yaklaşık yarım saatlik sohbet, sigara vs derken yeniden yola çıkıyoruz, şimdiki varış noktamız Üsküp ya da kendi deyişleriyle Skopje.



Sınırdan bu tarafa 196 Km yol yaptık yaklaşık 2 saat falan oldu, tekrar benzin almak ve yorgunluk atmak için Lukoil benzin istasyonunda mola verdik doğrusu sıcak hava da bunaltmıştı. Bu aynı zamanda Makedonyada alacağımız ilk benzin, burada benzin litre fiyatı 86,000-dinar yani 3,206-tl'sı kadar.
Moladan sonra tekrar yola devam, yaklaşık 1 saat sonra Üsküp (Skopje)'e vardık. Üsküp'e ilk girişimizde dikkat çeken bizim memleketimizde de artık sıkça görmeye alıştığımız bol kara çarşaflı ve türbanlı insanlar olmasıydı. Ama şehir içine doğru biraz daha modern manzaralar gördük.



Üsküp'e gelinir de Büyük İskender'le foto çektirmeden olurmu olmaz tabi ki :))
Büyük İskenderle vedalaştıktan sonra Tetovo üzerinden Arnavutluk sınırına doğru hareket ettik yaklaşık 200 km yolumuz kalmıştı.
Üsküp çıkışında otobana girdik, yalnız otoban deyince bizdeki gibi aklınıza gelmesin şehirlerarası yoldan farkı yok ama motosiklet dahil ücret alınıyor (2-euro)


Tetovo'yu geçip nefis vadi görüntüsüyle kendisine şööyle uzaktan bir baktık..

Yol gerçekten çok güzeldi ki bu kelimeyi çok sık duyacaksınız insan yeşile doyamıyor :))






Yolumuz üzerinde nefis Mavrovo gölü manzarasında foto çektik :))

Göl manzaralı sigara molasından sonra Movrovo Milli parkına girdik ama ne yol böyle bir yol şimdiye kadar görmedim bu ana kadar..










Nefis manzaralı milli park geçişinden sonra Makedon sınır köyü Debar'a geldik saat 19.15.
Debar girişinde kilise ve cami ortak ne güzel :)


Artık makedonya'yada veda ediyoruz..


Arnavutluk topraklarına girdiğimizde saat 19.57 i gösteriyordu,
Shokoder'e kadar yaklaşık 200ğra km daha yol yapmayı planlamıştık, ancak bu andan sonra yolun bir kabusa dönüşebileceğini, bu gezinin en kötü yolculuğunu yapacağımızı hiç tahmin edememişiz, şöyle ki; Arnavutluk sınırını geçtik yaklaşık 5 km sonra girdiğimiz sınır kasabasında yol tarifi aldığımız gençlerin bizi ters istikamete yönlendirmesi ile ilk golümüzü yedik, (arnavutlukta navigasyon, gps falan çalışmıyor, google earth tanımıyor) yaklaşık 10 km falan gittikten sonra girdiğimiz benzinciye yolu sorduğumuzda ters yönde gittiğimizi söyleyince şokkk olduk, hadi bakalım dön geriye geldiğimiz yola tekrar, sonra bir başka benzinciye girdik hem benzin aldık hem de yol tarifi bu sefer doğru ancak konuştuğumuz kişiler tarif alırken motorlara bakıp "bunlarla mı gideceksiniz" derken bi anlam veremedik öyle ya nereleri geçip geldik buraya. Neyse adamlar bize yolun bozuk olduğunu dikkat etmemiz gerektiğini falan söylediler, biz de eyvallah deyip devam ettik.
Bu arada Arnavut sınırında aldığımız benzin bu gezinin en ucuz benziniydi söylemeden geçemiyeceğim 1 litresi 2,977-tl ama olmaz olsun onların ucuz benzini, bir daha arnavutluk mu, ucakla bile üzerinden geçmem inşallah..
Değerli yol dostları öyle bir yola girdik ki anlatmaya kelime yetmez zaten yol da denilemez, ama adamların dediğine göre devlet yolu ve başka yol da yok, düşünsenize sınırdan giriyorsunuz başkente gideceksiniz ama yolunuz yok nası bi devletse artık resmen taşlık,kayalık,su çukurlarıyla dolu bir yol sürüş km'miz 10-20 ve zik zak yaparak gidiyoruz ve aynı zamanda bir tarafımız vadi, gece hava karardı, 2 saat oldu sınırdan geçeli ve yaptığımız yol 50 km falan ancak, artık sinirler iyice gerilmişti,yorgunluk bastı çadır kuracak yer arıyoruz müsait yer yok, tam bu anda Yavuz hocam gezinin önerisini getiriyor ve biz kopuyoruz "gece saat 23 olmuş hoca der ki- bi kamyonet bulalım motorları yükleyelim öyle devam edelim" işte sinirlerin boşaldığı an :))))
Son bi gayretle biraz daha sürmeye karar verdik 25 km daha anca gidebildik ve ben bittim artık, neyse ki karşımıza terk edilmiş bi benzin istasyonu çıkınca hiç düşünmeden burda çadır kurmaya karar verdik.Uykuya dalınca kabus bitmişti ancak gecenin bi yarısı büyük bi gürültüyle uyandığımda çadır kurduğumuz yerin hemen yakınına yukardan kaya parçalarının düştüğünü görünce tırstım ama yorgunluktan elimi bile oynatmadım.
3.ncü gün –19.08.2012 İşte sabah ki manzara, bir bayram sabahı Arnavutluk dağlarının bi yerinde benzinlik eskisinde uyanacağımı hiç hayal etmemiştim ya neyysee, yola çıkan herşeye hazır olacak..
 



 Ayrıca bu yetmezmiş gibi bi süpriz daha bekliyormuş bizi, bayram sabahı düğün alayı olur mu olur, insanlar gelip bi yerde sabahın köründe oynarlar mı? arnavutlar oynarmış bunu da gördük :))


Neyse şaşkın şaşkın onlar bize biz onlara baktıktan sonra oyun bitti gittiler biz de rahat ettik, kahvaltı yapalım bari :))

Geceden çok kötü geçen yolculuk bayramın birinci günü sabahına da ilginç bir şekilde başladık, hadi hayırlısı deyip yolumuza devam ediyoruz, şimdiki yolumuz geceden varamadığımız İşkodra yaklaşık 100 km'lik bir yolumuz var,

Aslında gece çok güzel manzarası olan bir yerde kalmışız ama  biz kıymetini bilemedik :))
Sabah 10.05 gibi İşkondra'ya geldik, aslında dünkü planımız İşkodraya kadar gelip otelde kalmaktı ama yapamadık maalesef, bir gün önce booking.com dan aldığımız otel odası da boşa gitmiş oldu, ama otelcilik tecrübemi konuşturarak aklıma parlak bi fikir geldi; sonuçta yatmasak da oda ertesi gün 12'ye kadar bizimdi ve kahvaltı hakkımız vardı, doğrudan otele gittik durumu anlattık resepsiyondaki genç bayan da kabul etti ve odayı bize verdi :))) gittik bir güzel duş falan yaptık sonra da harika bir kahvaltı, böylece gecenin bütün yorgunluğu stresi gitmiş oldu..




Otelin benzin istasyonundan depolarımızı da doldurup Montenegro'ya doğru yola devam ediyoruz. Artık Adriyatik kıyılarını görme zamanı gelmişti açıkcası denizide özlemişiz..



İşte Montenegro sınırı.. Gerek Anrnavutluk sınırı gerekse Montenegro (Karadağ) sınırında geçiş işlemlerinde herhangi bir sorun yaşamadan çok hızlı bir şekilde işlemlerimizi hallettik çünkü Arnavut ve Montenegro polisi aynı odayı paylaşıyorlar aradaki cam bölmeden bir ülkeden çıkıp diğerinde giriyorsunuz üstelik motorsikletler için ayrı bir alan yapmışlar, ne güzel değil mi :)))))

Montengro'ya girdikten sonra da herzaman olduğu gibi yeşil ormanlar arası yollar bizi bekliyordu..




 İşkodro'dan sonra Bar ya da onların deyişiyle Stari Bar yaklaşık 50 km, Bar kenti 1571-1878 yılları arasında Osmanlı topraklarına ait olduğu için şehirde pek çok osmanlıdan eser görmek mümkün ama en önemlisi Bar kalesi ve biz doğrudan buraya gittik..

Restorasyonu devam eden kalenin yanındaki camide gecikmiş bayram namazı niyeti namazıda kıldıktan sonra kaleyi gezmeye başlıyoruz..

Bar kalesini gezdikten sonra Budva'ya doğru hareket ediyoruz,
Şimdi size Adriyatik kıyılarından manzaralar...
Yukarıdaki manzara karşınıza çıkarda foto çektirmeden olur mu hiç :))

Daha çekecek çok foto var deyip yola devam ediyoruz, 40 km sonra Kotor.
  
Kotor, doğal bir koy etrafına kurulmuş kent, casinoları, limanındaki lüx yatları ve alışveriş mağazaları ile Montenegro'nun MonteCarlo'su diyebilirm. Yine burada da Osmanlı izlerini görmek mümkün.








Kotor gezimizi tamamladık saat 18.30 oldu. Dubrovnik'e 118 Km yolumuz kaldı ve Adriyatik kıyılarından yola devam..






 Kotor'dan 60 km sonra Herceg Novi kentine geldik, burada sigara molası için durduk arkadaşlar HercegNovi kalesini gezmeye gittiler..


Herceg Novi'den Dubrovnik'e doğru hareketlendiğimizde saat 20.15 i gösteriyordu önümüzde yaklaşık 50 km'lik bir yol ve geçmemiz gereken bir sınır kapısı vardı :))
Bu arada Hırvat'a doğru trafik yoğunluğu artmaya başlamıştı yollar da dar olunca fazla süratli gidemedik. Yine de 1 saate yakın bir sürede Hırvat sınırına geldik, beklediğimiz gibi sınır hayli kalabalıktı ve işlemler oldukça yavaş yürüyordu biz yine fazla tepki toplamadan aradan sıyrılma hareketiyle 45 dk gibi bir sürede geçiş işlemlerini hallettik forumlardan okuduğumun aksine Hırvat polisi oldukça nazik bir şekilde pasaportlarımızı verdi..

Hırvat sınırını geçtikten sonra asfalt çalışmaları nedeniyle yaklaşık 10 km'yi 1 saatten fazla bir sürede alabildik bu arada yediğimiz toz da cabasıydı hoşgeldin Crotia :))
Dubrovnik'e gece saat 22.30 a doğru geldik 3 ncü günün gecesi ve Ankara'dan buraya 1.857 km oldu.
Dubrovnik'de kalacak yer konusunda kararsız kaldık şehir içinde pansiyonda mı kalsak, kamp yeri mi bulsak ??? şehir içi oldukça kalabalık ve pansiyonlarda hem yer yok hem de olanlar 100 eurodan aşağı fiyat vermiyorlar, kamp yeri şehir dışında??? en güzeli yemek yiyelim aklımız başımıza gelsin yorgunluğumuz gitsin :))

Yemeğimizi pardon pizzalarımızı (ama sanırım kullandıkları peynirden olsa gerek aşırı tuzluydu ve arkadaşlar yiyemek hatta ama ben yedim :)) ) yedikten sonra kamp yerinde kalmaya karar verdik, bunun için de yaklaşık 5 km tekrar geldiğimiz yöne geri gitmek zorunda kaldık.

4.ncü gün –20.08.2012 : Gece kamp yerine geldiğimizde nası bi yer olduğunu kestirememiştik zaten yorgunluktan çok fazla önemi de yoktu, ama sabah kalkıp etrafa baktığımda oldukça güzel bi yer olduğunu farkettim, her zaman gelinebilir, üstelik ucuz da, (gecelik 3 motor + 3 kişi toplam 24-euro)






Hadi bakalım yine yeniden Dubrovnik gece kaldığımız yerden devam :))

İşte karşımızda panoromik Dubrovnik manzarası, hep intrnetten, katalogdan gördüğümüz nefis manzara doyumsuzz..




Panaromik resimlerimizden sonra kaleyi ve Dubrovnik'i gezmek üzere tekrar hareket ediyoruz saat 11.00...








Dubrovnik kalesi bunca yıldır gerçekten iyi korunmuş ve içerisindeki yaşam halen devam ediyor, cafeler, restoranlar, hediyelik eşya mağazaları ve kiliseleri ile gerçekten görülmeye değer bi yer..













 Dubrovnik kalesindeki gezintimizi tamamladıktan sonra saat 13.00'e doğru buradan ayrılıyoruz şimdiki yolumuz Bosna-Hersek ve tabi ki önce Mostar..





Hırvat topraklarında ilerlerken kısa bir Bosna'ya girip çıkıyoruz, bu geçiş için sadece polis noktaları konulmuş.








Metkoviç Hırvat-Bosna sınır köyü burada depolarımızı doldurmak ve sigara molası verdik. Burada aldığımız benzin gezinin en ucuz benzini olarak tarihe geçti keşke yanımızda bi kaç tane bidon alsaydık:)) 1-litre 2.55 marka yani 2,98-TL
Saat 15.05 Bosna-Hersek sınırındayız biraz yoğunluk var ama işlemler hızlı yürüyor Bosna polisi pasaportlarımıza sadece bakmakla yetiniyor ve bozuk türkçesi ile "Hojgeldin" diyor :))


Bosna yollarında asfalt kalitesi çok iyi değil hatta birazdan göreceğiniz resimlerde olduğu gibi geçtiğimiz tünellerin içini beton dahi kaplayamamışlar ve başımıza taş düşmeden geçtik çok şükür :))ama manzara yine güzel..





Yine orman yangını :( güzelim ormanlar yanıyor..


İşte birçok acının ve trajedinin yaşandığı Mostar..














Mostar'a geldikten sonra buranın simgesi olmuş Shadırvan restoranda yemek yiyelim dedik ama ne mümkün kalabalık yer bulamıyoruz, buradaki elemanlar yoğunluktan pek de ilgilenmiyorlar servis zayıf, makedonyalı müslüman bir acenteci yardımıyla grup için rezerve edilmiş bir masaya oturuyoruz ve hızlı bir şekilde yemeklerimiz yiyip kalkıyoruz ya da grup gelecek diye telaşa kapılan garsonun ricası ile kalkmaya zorlanıyoruz..Yemekler lezzetli ama 3 kişi toplam 97-lira ödüyoruz.



Yemeklerimizi de yedikten sonra yola devam etmek üzere toparlanıyoruz, savaşın izlerini taşıyan ev ve binaların arasından Sarajevo ya da Saraybosnaya doğru hareket ediyoruz yaklaşık 229 km lik bir yolumuz var..




Sarajevo yolu hem asfalt kalitesi hemde yol sürüş zevki açısından her motorcunun mutlaka gitmesi gereken yollardan biri, kıvrımlı virajları ve yanıbaşınızdan akıp giden nehirle birlikte hiç bitmesin diyebileceğiniz bir yol..



























Nefis bir yolculuktan sonra saat 20'ye doğru Sarajevo'ya geldik, şehir ilk girişte oldukça düzenli görünüyordu..











Sarajevo'ya geldiğimizde bir zamanlar sırplar tarafından bombalanan kent meydanındaki pazar yerine motorlarımızı park ettik ve kısa bir tur attıktan sonra kalacak yer araştırmaya başladık burada pansiyonda kalmaya karar verdik.









Saraybosnada akşam kahvemizi de içtikten sonra kalacağımız pansiyona geçtik, şehir merkezinde kapalı otoparkı da olan güzel bir yer gecelik üç kişilik oda 70-euro ama kahvaltı yok pahalı ama fazla seçeneğimizde yok. Eşyalarımızı bıraktıktan sonra gecesi nasılmış başlıyoruz gezmeye. En hareketli caddesi biraz İst.Beyoğlunu andırıyor sırplar ve müslümanlar tahmin edebileceğiniz gibi hemen birbirinden ayrılıyor..














5.nci gün -21.08.2012 Bugün yaklaşık 650 km'lik bir yolumuz var, Sarajevodan Zagrep oradan Slovenya/Bled.
Henüz yapımı tamamlanmamış otobandan gidiyoruz, asfalt güzel manzara güzel trafik biraz yoğun ama akıcı (Murat kazanasmaz'ın yol durumu gibi oldu :)) )










Bosna'yı bitirip yeniden Hırvat sınırına geldiğimizde saat 14.05 olmuştu. Hırvatistana girdikten sonra Zagrep yolu bu zamana kadar motorlarımızın en üst performansını yaptığımız bir yol oldu. Mükemmel bir yol hiç gaz kesmeye niyetimiz yok :)))








 Foto çekerken km'yi bi türlü son da yakalayamadım :))















Zagrep'e saat 16 civarında geldik açıkcası gelirken yaptığımız sürat, yorgunluk, sıcak ve Zagrep'in bize göre karmaşık gelen trafiği başımızı döndürmüştü bu yüzden fazla kalmak istemedik ve bi kaç foto alıp hiç durmadan Slovenya'ya hareket etmeyi uygun gördük..





Durmak yok yola devam :)) rota Slovenya..


 sıcaklık 38.5


Sıcak iyice bunalttı biraz serinlik lazım :)))


Hırvat, Bosna tekrar Hırvat derken nihayet bitti Hoşcakal Hırvatistan :))

Merhaba Slovenya..




Slovenya bu gezide en çok görmek istediğim yerlerin başında geliyordu, sınırı geçince doğru düşündüğümü anladım. Daha sınırı girer girmez yollarında ilerlerken ülkenin ne kadar sakin, düzenli huzurlu, temiz olduğunu anlıyorsunuz. Tamam bu yere kadar hep yeşilliklerin, ormanların içinden geldik güzel manzaralar gördük ama burası bir başkaydı, özellikle otoban kenarındaki yerleşim yerlerini paneller ile kapatıp yol bağlantısını hem ses hem de trafik olarak kesmeleri ve buraları doğa ile iç içe bırakmaları çok ilginç geldi kendi kendime dedim ki türkiye cennetse burası neresi? :))
Motor dostları eğer Slovenyada motorsiklet kullanacaksanız sınırdan yine "viginet" almalısınız, ve bunu ön cama yapıştırmak zorundasınız otobanda yer yer viginet üzerindeki barkodu okuyucu kameralar var.Min.7 günlük 7,5-euro motor için. Bu bilgiyi de verdikten sonra yola devam güneş biraz resim kalitemizi engelliyor ama olduğu kadar işte.. :)














Ljubljana çevre yolundan Bled gölüne gidiyoruz, saat 20.15..














Otobandan ayrılıp cennetin arka bahesindeki köylerin içinden geçerek Bled Gölü'ne geldik.

aman tanrım o ne müthiş bir manzara ama hava kararmak üzere :( yarın doyasıya gezeriz..
Aşağıdaki fotoları internetten yükledim hem havanın kararması hemde görüşün daha net olması için.. Bled gölü için kararı siz verin artık..



Bled Gölündeki kamp alanına geldiğimizde bizi bir süpriz bekliyordu yer yok!!! :(( yalvar yakar ııh 3 motorluk yer bulamadık. Kamp alanındaki görevli buradan 5 km ileride Sobec denilen yerde daha büyük bir kamp alanı olduğunu ve burada mutlaka yer bulabileceğimizi söyleyerek oraya gitmemizi önerdi mecburen gittik. Sobec kampına geldiğimizde saat gece 22'yi bulmuştu yerleşme işini tamamladıktan sonra acıkan karnımızı doyurmak üzere kamp içindeki cafe'ye gittik.


Sobec kampının önce nası bi yer olduğunu kestirememiştik ama sabah kalkınca mükemmel bir yer olduğunu gördük :))





Sabah uyandığımda ilk önce kamp içini kısa bir turlamak oldu, kampın ortak wc,ve duş alanları mükemmel denilecek şekilde temiz ve düzenlliydi.

Etraf bol miktarda karavanlarla doluydu, anladımki avrupada tatil karavanla yapılıyor ilk defa bu kadar çeşitli karavanı bir arada gördüm. İşte kamp içinden sabah manzaraları..







6.ncı gün –22.08.2012 Gezinin 6 ncı günü bugünü motor sürmeden geçireceğiz, Sobec kampının huzur verici, dinlendirici ortamında açıkca miskinlik yapacağız ohh :)) Kahvaltıda şööyle miss gibi sucuklu yumurta ne gider ama :))

İyi ki burada fazla türk yok, yoksa bu güzelim kamp mangal kokusundan ve pislikten geçilmezdi insan çimlere basmaya kıyamıyor, aslında türkiyemizde buradan daha güzel yerler var örn.Abant ama maalesef doğal güzelliklerimizi kendi ellerimizle yok ettiğimiz için buralara gıpta ile bakıyoruz..






Akşam yemeğimiz konserve kuru fasulye :) yanında pilav, turşu yok ama olsun..


7.nci gün –23.08.2012 Bugün sabah yağmurla uyandık, geceden hafif hafif yağan yağmur sabah iyice şiddetini arttırmıştı açıkcası bu durum moralimizi oldukça bozdu çünkü bugün yaklaşık 750 km yol yapıp Almanya/Frankfurta gideceğiz.
Fazla vakit kaybetmeyip fazla yağmur yemeden çadırlarımızı toplayıp motorlarımızı yükledik ve yağmurun hafiflemesini bekledik. Her ne kadar canımız sıkılsa da zevk almaya baktık :)))


Kampın resepsiyonunda çıkış işlemlerimizi yaptıktan sonra yağmur da şiddetini kaybetmişti sevindik.



Sobec kampından ayrıldıktan sonra yaklaşık 45 dakika sonra Avusturya sınırındaki otoban girişine varıyoruz, bu arada yağmur da kesilmişti artık.. Avusturya otobanına girerken yine 6,50-euro ödeyip Viginet alıyoruz ancak ayrıca bir 6,50-euro daha ödeyip birazdan resimlerini de göreceğiniz Alp dağlarının altından geçen muazzam tüneller için ödeme yapıyoruz yani Avusturya'dan geçmek motosikletler için 13-euro :) not: kredi kartı ile ödeme yapabiliyorsunuz..




Avusturyadayız, futbol takımlarının neden Avusturyada kamp yaptıklarını şimdi daha iyi anlıyorum, burada oksijen patlaması yaşar insan :)) İklim şartları ve en önemlisi doğaya verilen değer ülkeyi yeşile bürümüş adeta..






yukarıdaki tünel 8924 m. ve yapımı 7 yıl sürmüş.








Saat 13.35 kampdan buraya 200 km yol yaptık benzin, kahvaltı ve yemek molası..Avusturyada benzin 1-litresi 3,844-TL


Alplerin arasından nefis manzaraya devam...




Yukarıdaki tünel 100 m ara ile iki ayrı tünelden oluşuyor ve toplam uzunluk 14.146 m.




Münih'e 100 km kaldı; bu arada ne zaman Almanya topraklarına girdik anlamadım :))



Münih'e yaklaşırken 15 km'lik yol yapım çalışmaları nedeniyle trafik durmuş haldeydi, biz yine herzamanki gibi aralardan sıyrılarak bu sıkışıklıktan çıktık ama sıcak havaya rağmen araçlardaki sakinlik, çalmayan korna sesleri, birbirinin üzerine çıkmaya çalışmayan araçlar.. bir an canım memleketim aklıma geldi !!!





Saat 18.42 nihayet Frankfurt levhası göründü 200 km'lik yolumuz kaldı...






Bugünkü gün batımını Frankfurta yapıyoruz :))


Frankfurt'a doğru hızzla ileriliyoruz :))

Saatimiz 21.43'ü gösterdiğinde Franfurt sokaklarındayız..



Saat 22.00, Frankfurtta Yavuz hocamın kuzeni Soner'in çalıştığı "Alim Balık restoranı"ndayız. Gezinin en güzel akşamı, Soner bize çok güzel karşılama hazırlamış, burası adeta Ankaradaki sakarya caddesi diyebilirim çevre esnaf hep türk, ve bizimle çok yakın bir hoşgeldiniz kucaklaşması yaptılar bütün yorgunluğumuz gitmişti bir kez daha buradan da "teşekkürler Soner".


Eeee, balık rest.na gelince elbette ne yenir, fazla söze gerek yok yorgulukta var öyle acıkmışız ki foto çekmek aklıma bile gelmedi, sadece bu kadar. :))

Soner'le ve gurbetçi dostlarımızla koyu bir muhabbetten sonra kalmak için Frankfurt havalimanın yakınlarında yine gurbetçi bir dostumuzun işlettiği Airport hotele gittik. Gecenin keyfi burada da bir müddet devam etti..

8.nci gün –24.08.2012 Bugün tamamen motorsuz olarak Frankfurtu gezeceğiz, motorlarımızı Airport otelin otoparkına bıraktıktan sonra Soner bizi gelip alarak önce Alim Balıkevine sabah kahvaltısına gittik. Balıkevinde doğal olarak kahvaltı balık çorbası ile oluyor, ama tadı nefissti :)))

Çorbamızı, kahvelerimizide içtikten sonra hadi bakalım çıkıyoruz gezmeye.. Frankfurttan manzaralar.











Aşağıdaki arkadaşlar yeni evlenmişler,şampanyalarını patlatıyorlar, meğer arkamızdaki bina evlendirme dairesiymiş geç farkettik :))


Yorulduk, eski Frankfurt meydanında bira içmeden olurmu, olmaz tabi ki...




Frankfurt'un simgesi Main nehri.



Main nehri kenarında başlayacak olan festivalde yerel ülke mutfakları ve tezgahlar..






Frankfurt Tren Garı.

Main nehri kenarındaki turumuzu tamamladıktan sonra şimdi de eski Frankfurt'a doğru gidiyoruz, buradaki evler 1450'li yıllardan kalma ve hala dimdik ayakta..














Frankfurt turumuzu tamamladıktan sonra Soner ile buluştuk ve akşam yemeği için yine gurbetçi bir dostumuzun işlettiği pizza restorantına gittik, doğrusu bugüne kadar yediğim en nefis pizzalardı. pizzalardı diyorum çünkü menüdeki bütün pizzalardan yedik :)))


Pizzalarımızı yedik, biralarımız içtik artık otele dönme zamanı yorgunlukta bastı yarın yaklaşık 500 km'lik yol yapacağız Çek Cumhuriyetine doğru..

9.ncu gün –25.08.2012 Sabah 6.00 kalkıyoruz, kahvaltı vs. derken motorlarımızı da yükledik, saat 08.00 teker döner, önce Karlovyvary 380 km, oradan Prag 130 km. Hava bulutlu ama yağmur yok..







Yemek molasında almanyadan gelen motorcu dostlarımızla sohbet ettik :))


Aşağıdaki amcam her nedense 1500 cc'lik Honda'sının fotoğrafının çekilmesine pek bi bozuldu :)











Çek cumhriyeti sınırı....

Saat 15.45, yol çalışmaları olan yerlerde biraz zorlandık planladığımızdan biraz gecikmeli olarak Karlovyvary'e geldik ama yolculuk keyifli geçti :))
Dünyanın sayılı kaplıca merkezlerinden biri olan Karlovyvary ilginç mimarisi ile resim çekmeye doyamacağınız bir yer. 1918 yılına Atatürk'de buraya tedavi amaçlı gelmiş. Buradaki kaplıca otellerin fiyatları oldukça pahalı normal bir otelin fiyatı termal su hariç oda fiyatı 150-euro'dan başlıyor üzerine ortalama 50-75-euro termal su kullanım bedeli ekliyorsunuz..










Çek'lerin meşhur likörü Becherovka ilk kez bu binada bir Dr tarafından yapılmış, şimdi müze. 














 İki saatlik Karlovyvary turundan sonra Prag'a doğru hareket ediyoruz...
Yaklaşık 120 km'lik bir yolculuktan sonra saat 20. civarında Prag'a geldik, burada yolda kararlaştırdığımız gibi pansiyonda kalmaya karar vermiştik, Mustafa'nın ince araştırmaları sonucu bulduğumuz şehir merkezindeki Alabastr Pansiyona gittik ve kalan son odayı da biz aldık. 3 kişilik oda fiyatı (odalar apart şeklinde) 75-euro şehir merkezinde, heryere yürüme mesafesinde olduğunu düşünürsek fiyat cazip geldi. Ancak tek sıkıntı motorları park edebileceğimiz yer yoktu, pansiyon sahibi bize adres tarifiyle kapalı otopark'a yönlendirdi. Otoparka gittik oldukça emniyetli gibiydi özel sayılabilecek bir yere park ettik ve kapısını kapattık (bebekler uyusun dinlensin) Otopark ücreti olarak motor başına günlük 10-euro.









10.ncu gün-26.08.2012 Bugün pazar motorsuz olarak Prag'ı gezeceğiz hava güzek güneşli, sokaklar boş, trafik yoğun değil ilk önce şehir meydanına gittik.



Prag şehir meydanından manzaralar..




Özgürlük ayaklanmaları esnasında öldürülen iki genç anısına...


Şehir meydanı turundan sonra eski Prag'a gidiyoruz, buradaki eski yapılar oldukça iyi korunmuş ve hala kullanılmakta..


















Güvenlikte son nokta :)))  Prag sokaklarında çiçeklere karşı hırsızlık olayı fazla galiba, çözüm bu!!!

Prag meydanındaki turumuzu tamamladıktan sonra gezintiye Prag'ın turistik merkezlerinin başında gelen Karlov Most köprüsüne doğru devam ediyoruz..


Daha önceki yorumlardan okuduğumuz Prag'ın en güzel restoranlarından U Flekü restoran, akşam yemeği için rezervasyonumuz tamam..



Prag'ın her yerinde olduğu gibi bu tarihi köprü üzerinde de fotoğraf çekmek için bol malzeme var :))











Sadece yayaların tek sıra halinde geçebileceği bu noktada yayalar için trafik lambası ilginç geldi, :)

Kafka Müzesi







Akşam yemeği için tekrar U Flekü restorandayız, "Fırında Ördek" ve Siyah Bira nefiss ve menünün en pahalısı olmasına rağmen 1/2 porsiyon ki nerdeyse bir bütün tavuk ayarında 369-kuna yani 33-TL :)))


Bu yemeği üstüne tatlı yemeden olmazdı biz de yedik, "Elmalı parfe" :))


11.nci gün –27.08.2012 Prag gezimizi tamamladıktan sonra bugünkü yolumuz Polonya-Krakow yaklaşık 550 Km.
Motorlarımıza bir günlük aradan sonra tekrar kavuşuyoruz, özlemişiz :)) tekrar yükledik ve yola çıkmaya hazırız hadi bakalım..










Nihayet Polonya sınırına geldik, nihayet dedim çünkü öğleyin biraz tansiyonum düşer gibi oldu, aslında yorgun falan da değildik ama bir günlük ara vermek iyi gelmedi sanırım, zaman zaman motor üzerinde uyuklamaya başlamış yolda zik zaklar çizmeye başlamıştım, gidemeyecek hale gelince yol kenarındaki park alanında mola verip 15 dk kestirmek zorunda kaldım.





Polonyanın da yolları oldukça nefisti..



Çok daha zorlu ve sıkışık trafikde yol yapmamıza rağmen bugünkü yolculuk yorucu oldu nedense. Yarın gezeceğimiz Nazi kampı Auschiwitz'e 5 km mesafede bulunan Oswiecim'e gidiyoruz

Oswiecim'de konaklama için yine bir benzin istasyonunun bahçesini seçiyoruz, sakin temiz bi yer..

Polonya soğuk tabiki, ısınmak için kalın giyiniyor ve çayla birlikte whisky içiyoruz :))

12.nci gün –28.08.2012 Bugün daha önce belgesellerde izlerken dahi dehşete düştüğüm Hitler'in vahşet kampı Auschwitz'e gideceğiz.

1940-1945 yılları arasında kadın, erkek, çocuk, yaşlı genç ayırımı yapılmadan 1.300.000 kişinin çeşitli yöntemlerle katledildiği 3 tane nazi toplama kampından (Auschwitz, Birkenau ve Monowitz) Auschwitz 1 kampını geziyoruz. Auschwitz 1 kampını gezmek 2 saat sürüyor, kamp girişi 20-euro ayrıca fotoğraf çekmek için de 10 euro ödeniyor.
Gezi, ingilizce, almanca, fransızca, italyanca ve lehçe dillerinde ayrı ayrı rehberler eşliğinde geziliyor

Kamp Girişi;







Kampı gezen İsrailli öğrenciler

Önce mahkumların kaldığı pardon, işkence gördükleri koğuşları geziyoruz..









Ağır suçlu sayılan mahkumun hapsedildiği hücre, ışık yok, havalandırma yok :((


Mahkumların topluca kurşuna dizildikleri alan,





Bu resimdeki minik taşlaer, insan vücuduna su ile temas edince zehirli gaza dönüşebiliyormuş, kampa getirilen mahkumlardan yaşlı erkekler, kadınlar, çocuklar ve hamile bayanlar öncelikli olarak temizlik bahanesiyle zeminde bu taşlardan bulunan duşlara götürülüp öldürülmüşler :((

binlerce zehirli taş kutuları..

öldürülen mahkumlara ait geride kalan gözlükler..

Protez bacaklar..

mahkumların valiz veya çantaları...

geride kalan binlerce çocuk ayakkabısı.. bunları görünce insanın tüyleri ürperiyor, ayrıca resmini çekemediğimiz bir bölümde mahkumların traş edilmiş saçları vardı; traş edilen mahkumların saçları almanyaya gönderilerek battaniye yapımında kullanılarak tekrar kamplara gönderilmiş...

Bir zamanlar 600 volt yüklü dikenli tellere şimdi rahatça dokundum :)


İşte kampın en acı bölgesi; insanların diri diri yakıldığı fırınlar, içeriye girince ürpertici bir ortam var etkilenmemek elde değil :(





Bu fırınlarda insanlar yakılmışlar..



Kamp turumuz sona ermişti son bi kare daha alıp dışarı çıkıyoruz...

Açıkcası kampta gördüklerim beni çok etkiledi, ırk, dil, din, mezhep ne olursa olsun cinsiyet veya yaş gözetmeksizin işkencenin her türlüsünü uygulayarak insanların öldürülmesi ??? söyleyecek kelime yok...

Yaklaşık iki saat süren nazi kampındaki turumuzdan sonra 85 km uzaklıktaki Wieliczka'da bulunan dünyanın en eski ve hala daha kullanılabilen Tuz Madeni'ne doğru yola çıkıyoruz. İz Tv kanalındaki yayınların birinde gördüğüm Tuz Madeni bu gezide en çok gitmek istediğim üç yerden birisiydi.








13 ncü yüzyıldan beri faal olan tuz madeni 9 kat galeriden oluşmakta ve 325 m derinliğe 300 km lik yürüyüş alanına sahipmiş, ancak turistik gezi olarak 3,5-4 km si geziliyor ve 135 m ye kadar iniliyor, burada da yine rehber eşliğinde geziliyor zaten rehber olmazsa yerin altında kaybolduğunuzda bulunmanız imkansız gibi :))
Önce daracık tahta merdivenlerden 65 m aşağıya doğru iniyoruz..





















Kristal tuz'dan yapılmış olan Avize'nin alttan çekilmiş görüntüsü..(gösterdiler ben çektim :)) )

Papa II. Jean Paul'un tuzdan yapılmış heykeli.. diğer tüm heykel ve büstler de tuzdan yapılmış muhteşem..







19 ncu yüzyıldan kalma bu 2 m2'lik asansöre 7 kişi binip 30 sn de yukarı çıkarken samimi bir ortam oluşturdu :)))



İki saat süren tuz madeni gezimizi de tamamladık. Bugün gerçekten etkliyeci bir gün geçirdik, önce nazi kampı ardından 135 m yerin altında geçmişe yolculuk...

Gezi turlarımızı da tamamladıktan sonra tekrar motorlarımıza binip hava kararıncaya kadar 200 km yol yapıp Slovakya sınırına yakın bir yerde çadır kurarız diyerek yola devam ediyoruz.
Yol kenarında bir restorana girip yemek yiyelim dedik, ama bir türlü anlaşamadığımız için tamamen yerel dilde hazırlanmış menüden rastgele bir yemek seçtim, iyi sallamışım "tavuk şinitzel" geldi ama ucuzdu 10-tl :))

Tüm makinalarımızın şarjları bittiği için bugünlük resim çekme işi tamam...

13.ncü gün –29.08.2012 Dün gece boyunca 207 km motor sürdükten sonra Slovakya sınırına yakın Szkotnia köyünde benzin almak için durduk, saat gece 22.15 civarıydı. Bu arada Mustafa benzin istasyonunun tam karşısında gece kalmak için güzel bir yer bulmuştu, biz de benzinliğin marketinde sabah kahvaltılık ekmek, peynir, yumurta vs. aldıktan sonra karşıya motorlarımızı çektik ve çadırımızı kurduk, hava epey soğumuştu whisky-çay kokteyli ile içimizi ısıttıktan sonra uyku bütün yorgunluğumuzu aldı.
Sabah 05.00 da uyandığımda bizi bir süpriz bekliyordu, meğer çadır kurduğumuz alan köyün pazar yeriyimiş ve sabah erken saatte polonyalı köylüler pazar kurmak için hazırlıklarını yapıyorlardı, uyku sersemliği ile şaşkınlıktan etrafa bakarken bizim çadır kurduğumuz alanın sahibi geldi ve bizi nerdeyse kovmaktan beter etti :)) tabii kendi diliyle konuştuğu için anlaşamıyorduk ama bir an evvel toparlanıp burdan gitmekten başka çaremiz yoktu yoksa pazar yeri gittikçe kalabalıklaşıyordu. Ben diğer arkadaşları da uyandırdıktan sonra normal olarak 45 dk gibi bir sürede toparladığımız çadırları vs.yi 15 dk da hafif yağmur altında toparlanmıştık.  Bu arada gergin ortam toparlandıktan sonra yerini neşeli dakikalara bıraktı ve az önce bize bağırıp çağıran teyze ile fotoğraf çektirmeyi de ihmal etmedik. :))









Güne hiç beklemediğimiz şekilde ilginç bir o kadarda keyifli bir anı ile başlamıştık, pazaryerindeki köylülerle vedalaştıktan sonra Slovakyaya doğru yola koyuluyoruz, bugünkü programımız Slovakya ve Macaristanı geçerek Romanya-Braşov'a varmak, (Braşov'da Drakula'nın Şatosunu gezicez) toplam 814 km.

İlk molamızı yaklaşık 1 saat sonra Polonya-Slovakya sınırında kahvaltı yapmak için veriyoruz, öyle ya geceden aldığımız kahvaltılıklar hala duruyordu, ve işte hayatımda unutamayacağım anılardan bir tanesi daha hep bu anı hayal ettim :))) polonya-slobvakya sınırında "yağda yumurta" hadi bakalım afiyet olsun,





Kahvaltımızı yaptık, kahvelerimizi de içtikten sonra ardımızda Polonyaya veda ediyoruz ve yola devam...

Slovakya yolları asfalt kalitesi olarak güzel, oldukça rahat bir yolculuk yapıyoruz, manzara yine harika etraf mısır tarlaları ve ayçiçeği tarlaları var keyifli,











Keyifli bir yolculuktan sonra 160 km sonra Kosice'ye vardığımızda saat 12.20 yi gösteriyordu burada hiç durmadan Macaristan'a geçiyoruz,





Slovakya-Macaristan sınırı, burada da geçiş serbest sınır kapısı yine tır parkına dönüştürülmüş, otoban pulu yok



Yolumuz Debrecen, kısa yoldan Romanya'ya gitmek için Budapeşteye gitmiyoruz..



Macaristan şehirlerinin ismini okurken kafam karıştı :))

Debrecen..



Nihayet Romanya Sınırındayız..


Güne sabah 05.de Polonyada başladıktan sonra 12 saat motor kullandık ve akşam 17'de Romanya'ya varıyoruz, açıkcası keyifli ama sıcak nedeniyle yorucu bir yolculuk oldu buraya kadar 600 km yol geldik, her ne kadar kısa mesafede olsa, "Polonyada uyanıp, Slovakya da kahvaltı, Macaristanda öğle sonrası yemeği ve Romanyada akşam yemeği ve uyku" :)) bu tekerlemede unutulmayacak...
Akşam üzeri Romanyaya girdikten sonra  200 km daha gidebiliriz dedik ve yola devam...









14 saat, 808 Km oldu yorulduk :)) yolumuz üzerinde gözümüze kestirdiğimiz bir tır parkına konaklama için dalıyoruz, tır parkındaki görevli önce çadır kurmamıza izin vermiyor ama yardıma yine bir türk tır şöförü yetişiyor ve görevliyi ikna ettikten sonra ücra bir köşeye motorlarımızı çekip çadırlarımızı kuruyoruz, üstüne yorgunluk birası iyi gider diye düşündük. :))


Bu da çadırımın içi (merak edenler için) :))



14.ncü gün –30.08.2012 Bugün 30.Ağustos Zafer bayramı ve Romanyada bi yerlerde "Ne mutlu Türküm diyene" diyerek güne başlıyoruz. Saat 06.45 hava güneşli



Kahvaltı tamam, kahvelerimizi de içtik, yolumuz Braşov, 450 Km..
Sabah yolculuğumuz Cluj'a kadar güzel geçti ancak kaliteli, güzel asfalt yollar sanki Slovakyada kalmıştı..












Öğleyin Cluj'a geldik, Cluj şehrinin takımı Şampiyonlar liginde Galatasarayımızın da rakibi olduğu için biraz daha ilgimi çekti, güzel düzenli bir şehir gibi geldi..






Cluj'dan sonra Braşov'a 300 km lik daha yolumuz vardı, yolu biraz kısaltmak adına otobandan çıkıp dağ yoluna giriyoruz, iyi ki de girmişiz manzara güzel nefis bir orman yolu ancak yol çalışmaları nedeniyle fazla hızlı gidemiyoruz sık sık durmak zorunda kaldık..















Nefis bir yola girdik, gerçekten ormanların içinden geçerken zaman zaman fotoğraf makinasının flaşı patladı..








Braşov'a geldik nihayet ama yol çalışmaları yüzünden çok yorulduk önce yemek, ardından kalacak yer bulmak lazım..


Benzin almak için durduğumuz istasyonda kısa bir sohbetten sonra yakınlarda güzel bir kamp yeri olduğunu öğreniyoruz, ve hiç vakit kaybetmeden gidiyoruz. Önce kamp yerini bulunuyoruz gerçekten orman içi nefis bir yere benziyor, sıcak su, wc var sessizlik hakim, ve daha da güzeli güzel bir restoran var, nerdeyse iki gündür doğru dürüst yemek yememiştik bu akşam midelerimiz bayram edecek, :))

Tavuk etli hünkar beğendi, (bu ismi ben koydum) :))

Etli ekmek :))

Karnımız doydu, uyku zamanı, ortam son derece sessiz, dolunay var rüzgardan ağaçların hafif hışırtısı bütün yorgunluğu alıp götürüyor :))

15.nci gün –31.08.2012 Güne, Transilvanya dağlarının eteklerinde bi yerlerde uyanarak başlamak, miss gibi çam kokulu ormanın içerisinde, fazla söze ne gerek var...
Burası Braşov'da bir kamping; içerisinde sıcak suyu olan, wc, duş vs. harika, girişte çadır için motorlarımızla birlikte 7-euro ödedik, eğer aşağıdaki resimlerde göreceğiniz minik bungalovlarda kalmak isterseniz 15-euro


Sabah kahvemiz :)






Kamp yerinin hemen yanıbaşında olan akşam yemek yediğimiz yerde kahvaltımızı yaptık ve Drakula'nın Şatosuna doğru yola çıktık. Şato yaklaşık 12 km ilerde,

Şato'nun otoparkına motorlarımızı park ettik, park ücreti olarak 5'er euro ödedik.


Şato'girişi oldukça kalabalık, girişte kişi başı 25-euro ödüyorsunuz, ayrıca fotoğraf çekmek için de ücret ödüyorsunuz 10-euro

Tarihte "Kazıklı Voyvoda" olarak da bilinen osmanlı yeniçerilerine yaptığı işkencelerle Drakula adını alan Vlad Tepes'inde bir dönem yaşadığı Bran Şato'sunu gezmeye başlıyoruz,













Vlad Tepes nam'ı diğer Kazıklı Voyvoda..



Bu da vampir efsanelerini anlatan bir yazıt..




Vlad Tepes'e ait Kostüm..




Kazıklı Voyvoda'nın her tarafı çivilerle donatılmış işkence koltuğu..


yine vampir efsanelerinin tasvir edildiği Şato'dan bir bölüm..


Bu giyotinde kimbilir kaç kişinin kafası uçtu..

İki saate yakın süren Şato gezintimiz nihayet bitti, son bir kez de dışardan görüntü aldık..


Tekrar yola çıkıyoruz 160 km sonra Bükreş'e varmayı planladık..

Ancak işler bazen planladığınız gibi gitmiyor işte, yol çalışmaları nedeniyle trafik sık sık duruyor, biz de manzaranın keyfini çıkarıyoruz :))




Bu yoldan tekrar gitmeyi çok isterim doğrusu çok keyifli motor kullanılabilecek bir yol...










İşte yine yol tıkandı, neyse ki motosikletleyiz ve aralardan rahatlıkla geçebiliyoruz, araçlar saatlerce beklemek zorunda..

Saat 17.30 sularında Bükreş'e geldik, ama açıkcası sıcak hava ve sık sık duran trafik nedeniyle yorucu bir yolculuk olmuştu. Bu zaman kaybı nedeniyle Bükreşi fazla gezmemeye doğrudan Çavuşesku Sarayına gitmeye karar verdik..

















Şehir içinde biraz turluyoruz yani kaybolduk :))


nihayet Çavuşesku Sarayını bulabildik. Bu bina gezi boyunca gördüğüm en büyük yapı daha doğrusu mimari bir sanat eseri gibi..


Güne çok güzel başladık, 3 saate yakın Bran Şatosunu gezdik, 4 saate yakın motor sürdük, sıkıcı trafik, sıcak  hava, Bükreşte kaybolduk, vs derken Romanyadan sıkıldık ve bu ülkeyi bir an evvel terkedip Bulgaristana gidip orada konaklamaya karar verdik her şeye rağmen motor kullanmak zevkliydi ve gidebildiğimiz kadar gidelim dedik..


Benzin aldıktan sonra bi şeyler atıştırıp yola devam diyoruz..

Bir saatlik bir yolculuktan sonra nihayet Bulgaristan'ın Rusçuk kapısı sınırına geliyoruz, Bulgar polisine pasaportlarımızı teslim ediyoruz. Buradaki polisler Rusçuk'da yaşayan Bulgar türklerinden kendileriyle koyu bir türkiye ve motor muhabbetinden sonra pasaportlarımız geliyor.


Drakula'nın şatousu, Çavuşesku'nun sarayı derken bir günü daha bitirdik, Romanya'dan Bulgaristana bugün yaklaşık 350 km yol yaptık. Rusçuk kapısından Bulgaristan'a girdikten sonra yorgunluğumuz iyice arttı, bir de dar yollarda tırların arasından gitmek iyice tehlikeli olmaya başlamıştı. 10 dk. lık bir sigara molasından sonra karşımıza çıkabilecek türklerin kullandığı tır parklarından birinde çadır kurmayı kararlaştırdık. Gece biraz sıkıntılı geçse de artık dönüş yolunda olduğumuzdan fazla aldırış etmedik.
16.nci gün –01.09.2012 Bugün memlekete dönüş günü :)) Kapıkule sınır kapısına 275 km.lik yolumuz var, yolu biraz daha keyifli hale getirebilmek için köy yollarından gitmeye karar verdik. Sabah 7.30 gibi yola çıkıyoruz ancak Balkanlardan gelen soğuk havanın nerden geçtiğini gördüm :)) o ne soğuk öyle resmen ellerim titredi bu yüzen bu kısma ait foto yok maalesef..


Bulgaristan doğalgaz santrali

Bulgaristan köy yolları.. Asfalt kalitesi çok iyi değil ama yolculuk güzel..





Burada yolu biraz karıştırır gibi olduk, gördüğünüz gibi Türkiye'ait herhangi bir yönlendirme yok..

Meriç nehri köprüsü

Nihayet bir İstanbul levhası koymuşlar..



İşte Türkiye kapısı, birazdan 16 günlük keyifli yurtdışı gezimiz burada bitecek ve ben memleketimi özleyip özlemediğime hala karar veremedim, o kadar çok konu var ki bu gezide gördüğümüz Türkiye de yaşadığım için sevinmelimiyim, üzülmelimiyim bilemiyorum,, ama en azından sevdiğim insanlarla birlikte yaşıyorum en azından bu güzel..

Türkiyeden çıkışta yapamadığımızı bu kez girişte yapıyoruz ve lt'si 3,277 tl dan benzinlerimizi dolduruyoruz..

Türkiye'ye geldiğimiz nerden belli olacak? elbetteki formalitelerden, anlamsız gelen uygulamalardan tabii ki, eee alıştık 15 gün boyunca formalitesiz sınır kapılarından geçmeye, hatta sınır kapısı olmayan ülkelere girip çıkmaya.. herşeyin bir sonu var, ve geldik güzel memleketime; Kapıkule sınır kapısından geçişimiz 1 saat 15 dakikada oldu, e giderken çabuk çıktık ya girerken ????


Gezi boyunca buraya kadar çok yol yaptık ve sınır polislerinin haricinde trafik polisi ile işimiz olmadı, ancak sınırdan geçiyoruz Edirne'ye doğru yol alalım derken 2 km gidiyoruz ve hoop DUR POLİS ee türkiyeye geldiğimiz nerden belli olacak, hadi bakalım,, ehliyet, ruhsat, nerden geliyorsunuz vs gibi gereksiz bir yarım saatlik sorgulamadan sonra yola devam..

tarihi taşköprüden geçerek Edirne'ye giriş yapıyoruz Selimiye Camii'nin minareleri uzaktan muhteşem görünüyor.


Bu gezide programladığımız görülecek yerlerin en güzeli en sona kalmıştı Edirne-Selimiye Camii gerçekten muhteşemm bu yaşıma kadar neden görmemişim hayret!! kısmet bugüneymiş ama herkesin en az bir kez görmesi gereken bir eser..








Selimiye camii gezisini tamamladıktan sonra ne yapmak lazım? Edirne'nin meşhur "tava ciğeri" nden yemek lazım, :)) e bizde öyle yapalım dedik ve sorduk -buralarda en iyi tava ciğeri kim yapar diye? herkes en bilineni Aydın usta'yı tarif etti, gittik yerine, O da ne!! bu ne kuyruk aman allahım sanki herkes buraya gelmiş, diğer dükkanlar boş burası kuyruk bizde girdik kuyruğa ve yarım saatlik bir bekleyişten sonra siparişler geldi, gerçekten ben bugüne kadar böyle bir ciğer yemedim, ciğerin yanında acı biber turşusu, közlenmiş biber, yoğurt iyi gidiyor ve en güzeli de ucuz 3 porsiyon doyuruncaya kadar gelen ciger, mezeleri, kolası vs hepsi hepsi 45-tl.
Abartısız herkesin methettiği kadar varmış hadi afiyet olsun, ben herkesin yerine de tadına baktım :)))




Eveeet karnımızı da doyurduk ama yol yapmaya doyamadık :) ) artık edirne'ye de veda vakti, akşama İstanbuldayız. Limak Eurasia Otele gidip orada kalacağız bu gece.

17.nci gün –02.09.2012 Dün gece saat 20, civarında geldiğimiz Limak Eurasia otelde bir güzel dinlenip gezinin bütün yorgunluğunu attıktan sonra sabah hiç acele etmeden kahvaltımızı yaptık ve artık Ankara'ya yola çıkma zamanı



 ve Final öğleden sonra 17 civarında evdeyiz, çok şükür sağ salim :))
motor üzerinde tam 7497 Km, 13 ülke,
DAHA GİDİLECEK ÇOK YOL VAR...